PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kastro (2006 yazı - Düzenlenmiş İlk RR Gezisi)



infinitedreams
11.Nisan.2007, 12:16
* Şehir içi turlarını saymazsak düzenlenmiş ilk Regal Raptor gezisi Kastro'ydu. Günün sürprizi yağmurunda etkisiyle yıllarca unutamayacağım bir anım oldu o gün.

Aklıma geldi de az önce... paylaşmak istedim.

Saat, Pazar sabahı 6.45'de çaldığında yataktan hemen fırladım. İşe gitmem için 8.30'da beni kaldırmaya çalışan saatim hafta içleri hiç de bu kadar başarılı olamıyordu. Olacaklarımı hissettiğimden mi yoksa güzel insanlar ve güzel motorlarla bir gün geçireceğimden mi bilmiyorum kendimi çok dinç hissediyordum.

O hızla da evden çıktın. 17 km'lik bir sürüş sonunda saat 07.12'de Mahmutbey gişelere vardım. Sağa sola manasız bakışlar atarken ilerden gelen bir karaltının kokusundan mı bilmiyorum Regal Raptor olduğunu anladım. Gişelere girmeden el hareketi yaptım ve durup yanıma geldi. Sima yabancı gelince son anda gaza gelen bir MT'li olduğunu sanıp nick'ini sordum. Biraz kekeledi, ne demek istediğimi anlamaya çalıştı. Meğerse bizimle alakası yokmuş. El edince bir sorun olduğunu düşünüp durmuş. İşte gerçek motorcu budur arkadaşlar!.. Biraz motordan bahsettik, düzenlediğimiz geziyi anlattım. Kınalı'ya kadar bizimle gelme kararı aldı. Sadece 4 motosikletli küçük bir grup olsak da fazlasıyla zevk aldığına eminim sürüşten. Daha sonra ilerden balık-köpek'le beraber Freak de geldi. Az bir beklemeden sonra saat tam 7.34'de son ikili Can. ve Ufuk'un katılımıyla zincirlerimiz yağlanmış, depolarımız dolu olarak yola çıktık. Temiz bir asfalt, güzel bir hava ve rüzgar!.. İnsan başka ne isteyebilir ki. Peşimizde gölge gibi bizi takip eden Freak'in Honda'sının (araba) verdiği güveni grup sürücüleri az çok bilir.

Çerkezköy'e bir kaç km kala benzinlikte kısacık bir mola verdik. Burada Freak'ın eşi ve -lafın gelişi değil, gerçekten- termo'suyla (terminatör) tanıştık. Sonra durmaksızın (sadece bir yerde yol sormak için) Kastro'ya doğru yollandık. Saray'dan bilmem kaç km sonraki biraz bozuk yola gireli çok olmamıştı ki ilerlerde bir yerde parlayan yıldızlar gördük. Tüm iştihamıyla bize yaklaşan yıldızlar Grave, Gyazici, Hunluata, Macgyver ve motosikletlerinden başka bir şey değildi. Sanki zaten yanlarına gitmiyormuşuz gibi, sanki tesadüfen karkılaşmışız gibi sevindim açıkçası. Buna benzer bir mutluluğu onların yüzünde de okuyabilmekse daha başka bir zevkti. Bir "u" dönüşü yapıp geldiğimiz yöne doğru iki-üç km yol yapıp bir köy kahvesine serdik postu. Olabileceği kadar sade ve olabileceği kadar samimi bir kahvaltı yaptık. Kahvaltının ortasında motorları önüne bıraktığımız garajdan sesler gelmeye başladı. Sonra bizim motorları ve keyfimizi görünce arabayı çıkartmaktan vazgeçtiler, "acelemiz yok, keyfinize bakın" dediler. Aslında basit bir olay gibi görünüyor ama bu da benim çok hoşuma gitti. Buna benzer küçük, güzel şeyler beni inanılmaz motive ediyor.

'E madem denize geldik, madem kurulu çadırlarımız var, yürüyün o zaman' diye gazımızı da alarak vurduk Kastro'ya doğru. Kamp alanına geldiğimizde düncü'lerden biri girişteki adamla bir şeyler konuştu ve içeri alındık. Giriş-çıkış mantığı, ücret veya herhangi ayrıntı hakkında hiçbir fikrim yok. Voleybol oynayan, mangalla uğraşan, ip atlayan, top koşturan yüzlerce insanın ve sessiz sakin duran onlarca arabanın arasından geçerek çadırların yanına ulaştık. O andan itibaren geçen 1 saat boyunca nelerden konuştuk, neler yaptık hiç bilmiyorum. Sonrası klasik şeyler. Sahile gittik, yüzdük, coştuk falan filan... Bir ara anlamsız bir gaza gelip kuma derince bir çukur kazmıştım. Freak'ın oğlu Termo'yu kaptığım gibi içine attım (dikine... ayakta), kalan yerlerini de kumla kapatım koltuk altlarına kadar gömdüm. Derken deniz faslını bitirip tekrar çadırlara döndük ve gezinin 2. perdesi, maceralı kısmı, yaşanmaya değer nadir güzelliği başladı!..

ORADAN CANLI ÇIKAMAYABİLİRDİK (Abartı ama ilginç :) Macgyver'dan esinlendim)
Yağmur başladı. O an için yağan şey sıradan bir yaz yağmuruydu. Neler olabileceğini kestiremediğimiz için sadece gülüyorduk. Fedakar dostlar sırayla mangal başına geçip yemekleri hazırlarken mangalı korumak için ne tür numaralar çevirdiler hayal edin!.. Her şey yolunda panik yok havasında Hunluata'nın getirdiği köfteleri, tavukları ve sucukları yedik. Hatta ben şuurumu yitirip hepsinden birer yarım yedim. Yemek bitimine doğru yağmur şiddetlenmeye başladı. Nasılsa kururuz, biliyoruz ama yine de ıslanmaya gerek yok diye kimimiz çadıra, kimimiz çadırların tentesine sığındık. Tente kısmı eğlenceliydi çünkü hem açık havada kalıp dereyi izliyorduk, hem de ıslanmıyorduk. Sadece kısa bir süreliğine tabii. Sonra yağmur sınırları zorlayacak boyuta çıktı. Eğim sayesinde oluşan akıntıya ayakkabılarımız dayanamadı ve daldık çadırın içine. Köpük köpeğinin müsaade ettiği ölçüde çadırın kapı kısmını açık bırakabildik. Zaten açık kaldığı sürece içeri yağmur giriyordu. Çok geçmeden anladık ki bunun da bir önemi yokmuş. Çünkü Çin malı çadırlarımız sukoyuverdi ve suyu koyuverdi içeriye. Allah'tan altları daha sağlamdı da yerden su almadık. Lakin altımızdan küçük bir dere geçtiğini hissedebiliyorduk. Eğer çadırlar kazıkla yere sabitlenmeseydi (ve tabii ki biz içinde olmasaydık) kesinlikle sele kapılıp dereye düşerdi.
Yapacak bir şey yok, bekleyeceğiz... bekliyorduk!.. Bekledik... bekledik. Neşemizden hiçbir şey kaybetmemiştik. Süper eğleniyor, deli gibi gülüyorduk… ama sigaramız bitmek üzereydi, su selden dolayı ulaşamayacağımız yerdeydi, yemek stoklarımız tükenmişti, hastalanmıştık, vücudumuzda garip yaralar, derilerimizde derin çatlaklar oluşmuştu. Ölümü bekliyorduk… (pardon arkadaşlar, filme dalmışım). Ama sigaramızın azaldığı kısmı doğru. Sigara içen biri bunun ne demek olduğunu çok iyi bilir.

Sıkı muhabbet eşliğinde bir-iki saati daha devirdikten sonra nasıl olduysa şeker olmadığımızı hatırladık… sonra bu yağmura şekerin değil tahtanın bile dayanamadığını gördük. Derenin bir karış kadar üzerinde dereye paralel uzanan kalınca bir ağaç dalının artık su altında kaldığını hayretle izledik. Derenin taşmasını beklemenin bir anlamı yok diye ‘ne olacaksa olsun’ diyerek toparlanmaya başladık. Çamur batak içinde çadırları ve diğer eşyaları toplayıp zor bela motorlara yükledik. Her zamanki gibi tek marşta RR’lara atlayıp gidecektik ki Grave küçük bir dalgınlık esnasında motorunu yatırdı. Nasıl yatırmasın ki?.. deli gibi yağmur altında ıslanan toprak zemin ve yaprakları bir düşünün. Tek sorun, zaten ‘acaba benzinliğe götürür mü’ diye kaygılanırken yatma esnasında yakıtın bir kısmının daha dökülmesi oldu. Konuştuk, anlaştık… ‘eğer yolda Grave’in benzini biterse arkadaşmış, motorcu dayanışmasıymış, RR kardeşliğiymiş demeden basıp gidiyoruz, ne hali varsa görsün’ dedik. Tam bunun kahkahalarını atarken karşımıza bir gölcük çıktı. Uzunlu tahmini 4-5 RR boyundaydı ama derinliği hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Gidebileceğimiz başka bir yer de yoktu. Altımızda bir enduro da yoktu. Bir sal inşa etme şansımız ise hiç yoktu. Hiçbir şey yoktu… sahip olduğumuz tek şey mangal yürekli Macgyver’dı. Öncümüz sensin, aslansın, kaplansın gazlarını verirken o da motoruna gaz vermeye başladı. Bir ara bir çukura da girince zaten diz boyunu geçen suda dalgaların da etkisiyle neredeyse kayboldu. O an öyle bir gülmeye başladım ki sırasıyla diğerleri ve en son artçı olduğum için ben karşıya vardığımda hala deli gibi kahkaha atıyordum. Keşke en azından kendim geçerken gülmeseydim. En azından ağzımı kapar ve onca suyu yutmamış olurdum. Sonra asfalta ulaştık ve ufka doğru gaz açtık (ne ufku ve… ufuk mu kalmış!..). Köy de dursak mı durmasak mı diye düşünürken alakasız bir yerde durmak zorunda kaldık. Benzini biten Grave’in hiçbir suçu yoktu aslında. Asıl eşeklik x bankasındaydı anladığım kadarıyla. Macgyver ve ben ilerdeki ilk benzinliğe gidip benzin almak üzere yola çıktık. Biraz gittik. Sonra biraz daha gittik. Sonra daha daha gittik. 15 km sonra gördüğüm Petrol Ofisi tabelasına öyle bir hayranlıkla baktım ki görseniz güzel bir bahar akşamı Eiffel Kulesi’ni izlediğimi sanırdınız. Benzini aldık. Geri götürme işini Macgyver üstlendi (daha doğrusu bu işi ona sattım çünkü sabahtan beri Kastro denen yerde çekmeyen telefon yüzünden yaşadığım sıkıntıyı giderebilme şansı doğmuştu bana). Artık umrumda olmayan bir süre sonra ekip tekrar toplandı. Depolar doldu ve yola çıkıllllllll –amadı. Çünkü çay içmeliydik. Keyiften de öte bir zorunluluktu o an içebileceğimiz bir bardak çay. Meraklı bakışlar eşliğinde kurulduk kahvenin bir köşesine. Hem de ne köşe!.. Gyazicinin hemen kafasının üstündeki poster olmasa neler konuşurduk bilmiyorum. Kalktıktan sonra masanın halini görmeliydiniz. Sırılsıklam ıslanmıştı. Vurduk İstanbul yoluna. Gişeler haricinde hiç durmadan güzel bir sürüş yaşadık. İstanbul yakınlarına kadar yol o kadar müsaitti ki yan yana gaz açıp hız göstergelerini bile kontrol ettik doğru mu değil mi diye. Ve vardık şehr-i İstanbul’a yüzümüzde tebessümlerle. Harika bir gün geçirmiştik… nasıl mutlu olmayalım ki. Mahmutbey gişelerde son vedaları yapıp koptuk birbirimizden. Belki biraz yorgunduk… ama bunun kadar dinlenmiş de hissetmemiştik belki daha önce. Kesinlikle mükemmeldi… kusursuzdu. Ne kadar anlatabildim bilmiyorum ama siz yine de anladığınız kısımların keyfini 3’le 5’le çarpın…

...ve resimler

http://img81.imageshack.us/img81/6650/020720060585zo.png

http://img467.imageshack.us/img467/6599/dscn31289zt.jpg

http://img277.imageshack.us/img277/4543/020720060602yu.png

http://img160.imageshack.us/img160/8246/020720060618uv.png

http://img384.imageshack.us/img384/7188/020720060623aj.png

http://img68.imageshack.us/img68/5800/020720060645lj.png

http://img340.imageshack.us/img340/9066/dscn31404ik.jpg

http://img340.imageshack.us/img340/5317/dscn31416fx.jpg

http://img263.imageshack.us/img263/8641/dscn31449ei.jpg

Kino
11.Nisan.2007, 12:40
way be güzel gezi olmus sen bunları abicim bir kitap halinde topla :cheesy:
iyide yazmışsın ama resimler eksik :? belge yok belge :lol:

infinitedreams
11.Nisan.2007, 14:55
way be güzel gezi olmus sen bunları abicim bir kitap halinde topla :cheesy:
iyide yazmışsın ama resimler eksik :? belge yok belge :lol:Kino Baba, seçmece bir kaç resim buldum o günden.

Gezi tarihimiz 2 Temmuz'du. 9 Haziran'da da böyle bir sürpriz yaşayabiliriz, hazır olun :)

yasinsubay
16.Nisan.2007, 16:37
bu geziye bende katılıyordum son anda bir terslik cıkmıstı sansa bak be :D

aidikurt
16.Nisan.2007, 16:40
İşte efsane kastro gezisi paylaşım içn saol nihat kardeşim.

okan
16.Nisan.2007, 17:42
NE YAAMUR YAAMIŞ ÖLLE YAAA.....şans işte .. ama o da bi zevktir yaniii...infinitedreams kardeşim sen yine gez yine foto gönder.. katılımlarından çok memnunuz...
güzel bi gezi olmuş maceralı ekşını bol....

Kino
17.Nisan.2007, 09:42
bereket yağmış bereket vay beee

son fotoğrafı anlıyamadım :mrgreen: ilginç bir poz :mrgreen: :mrgreen:

harbiden acaip ekşın olmuş millet kısa kollu ve şortla falan yağmura bak

infinitedreams
17.Nisan.2007, 11:15
son fotoğrafı anlıyamadım :mrgreen: ilginç bir poz :mrgreen: :mrgreen: Hikayeyi okuduysan orada benzini yolda biten bir arkadaştan bahsetmiştim Kino Baba... işte çaresiz bir şekilde yere çömelmiş "Allah beni bildiği gibi yapsın" modunda duran arkadaş o...
Diğeri de ona kızıyor. Tabii sadece görüntü olarak.
O gün hiçbir şey moralimizi bozamazdı herhalde.
:)