PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Biraz tebessüm.ne dersiniz?



bozkurt
04.Aralık.2008, 12:34
Temel'e sormuslar:
'Metroseksuel ne demek?'
Temel cevap vermis:
'Emin degilim ama galiba YERALTI i.nesi...


Goril ve Kadın
Bir bahar günü adam ve karısı hayvanat bahçesine giderler. Kadın hoş bir
kolsuz pembe elbise giymiştir. Hayvanat bahçesinde fazla kimse yoktur.
Gezerlerken gorillerin olduğu bölümde oldukça kılli ve iri bir goril
görürler. Goril kadını görünce heyecanlanır ve çite tırmanıp tek eliyle
göğsünü dövmeye baslar. (Gorillerin kur yapma biçimi) Herhalde kadının açık
giysisinden etkilenmiştir. Adam bunun komik olduğunu düşünür ve karısına
gorili daha fazla tahrik etmesini önerir. Kadın elbisesinin omuzlarını
indirir ve goril çığlıklar atmaya başlar. Adam karısını biraz daha
teşhirciliğe ikna eder kadın elbisesinin eteğini biraz yukarı kaldırır ve
goril çıldırır, zıplamakta ve bağırmaktadır. O anda adam karısını yakalar,
gorilin kafesini açar ve karısını içeri atarak kapıyı kapatır.
- şimdi ona başının ağrıdığını söyle..


Veeeeee
Nereye bakarsan oraya gidersin.
http://img123.imageshack.us/img123/8034/nereyept4.th.jpg (http://img123.imageshack.us/my.php?image=nereyept4.jpg)

Yüzünüzden tebessüm eksik olmasın.
Kazasız sürüşler.
Sağlıcakla kalın.

kayar2
09.Şubat.2010, 15:28
Melon şapkasının üzerinden kafasının kaşımaya çalışan adamı görmüş ve
yanına giderek:
- Afedersiniz, siz Laz mısınız?
- Evet, neden sordun?
- Şapkanızın üzerinden kafanızı kaşımaya çalışıyordunuz da...
- Ne olmuş yani?! Sen kıçın kaşınınca pantalonunu mu çıkarıyorsun?

kayar2
11.Şubat.2010, 00:53
İngiliz, Amerikalı ve Türklerin bulunduğu gemi kaza yapar ve su almaya başlar. Kaptan telaşla yolcuların arasına girer ve;
“Lütfen herkes sakince filikalara doğru gitsin gemi su almaya başladı.”
Yolcular bu uyarıyı umursamaz ve aynen devam ederler. Kaptan aynı uyarıyı birkaç defa yapar
ve insanların gemiden ayrılmadıklarını görünce çaresizce geri çekilir. Bu arada uyanık kaptan yardımcısı kaptana:
“Ben bu insanların hepsini gemiden çıkarırım.” Kaptan:
“Nasıl yapacaksın bunu hemen yap.”
Kaptan yardımcısı gider ve bir süre sonra geri döner.gemi bomboştur. Kaptan merakla sorar:
“Ya nasıl başardın bunu?” Kaptan yardımcısı anlatır:
“İngilizlere sizin gibi asil bir milletin böyle batan bir gemide ne işi olur dedim hepsi denize atladı, Amerikalılara deniz suyu insan sağlığına yararlıdır dedim onlarda hemen suya atladı.”
Kaptan merakla sorar:
“Peki türklere ne dedin, onlar kesinlikle ayrılmaz gemiden.”
Kaptan yardımcısı pişkin pişkin gülerek:
“Türklere de denize girmek yasaktır dedim.”

cenkerdemir
11.Şubat.2010, 13:48
üçüde süperdi teşekkürler.

kayar2
18.Şubat.2010, 23:40
Adam, Madrid'in en şık lokantalarından birine oturmuş yemek yiyecek,
mönüyü inceliyor. Tam bu esnada,... yandaki masalardan birine muhteşem
bir yemek gelmiş. Böyle çeşit çeşit garnitürün içine oturtulmuş,
nefis bir sosla bezenmiş iki koskoca lop et parçası, mis gibi dekokuyor...
Garsonu çağırmış adam, "Gözüm kaldı şu beyin yediğinde, bir porsiyon
da bana getirin lütfen!.." demiş.
- Ahhh, diye cevap vermiş İspanyol garson, görüyorumki Senor
Madridli değil. Bu lokantamızın dünya çapında bir spesyalitesidir.
Ancak haftalarca önceden sipariş vermek gerekir...

- Yapmayın ya! Peki nedir bu ayıptır sorması?
- Bu, Senyor, boğa yumurtasıdır. Hemen karşımız arena biliyorsunuz,
boğa güreşinde öldürülen boğanın yumurtalarıdır bu! Ama haklısınız,
nefis bir yemektir...

- Tamam tamam, demiş müşteri, önümüzdeki ay iş icabı tekrar Madrid'e
geleceğim. Şimdiden yerimi ayırtın ve "boğa yumurtası" spesyaliteniz
için bana bir rezervasyon yapın!

Burnunda o nefis koku, bir ayı zor geçirmiş adam. Koşa koşa
Madrid'in merkezindeki o meşhur lokantaya atmış kendini akşam,
garsona kim olduğunu hatırlatmış, peçeteyi yakasına sıkıştırmış,
başlamış beklemeye...Beş dakika, on dakika... Önce yine o mis gibi
koku, derken garson elinde
kocaman tabakla gelmiş, yine nefis garnitür, mis gibi bir sos ve
ortada... iki küçücük lop et parçası.

- Bu ne, diye isyan etmiş adam. O müşteriye getirdiğiniz tabakta
koskoca iki et parçası vardı.

- Ahh Senor, demiş garson, Madridli olmadığınız nasıl da belli... Bu
bir kısmet meselesi, bu sefer maalesef boğa kazandı

kayar2
19.Şubat.2010, 15:26
bu sahifeye girenler bir fıkra bir espiri yazsın arkadaşlar morale ihtiyacımız var

orpheus
19.Şubat.2010, 16:48
Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile gidermiş. Yine bir konferansa
gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü Einstein'a;
"Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken ben de arka sıralarda
oturup sizi dinliyorum ve neredeyse söyleyeceğiniz her şeyi kelimesi
kelimesine biliyorum" demiş. Einstein gülümseyerek ona bir öneride
bulunmuş: "Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç tanımıyorlar., o halde
bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim, benim yerime sen yap konuşmayı,
ben de arka sırada seni dinlerim." Şoför, gerçekten çok başarılı bir
konuşma yapmış ve sorulan tüm soruları doğru yanıtlamış. Tam yerine
oturacağı sırada bir kişi, o güne kadar konferansta sorulmamış ağır bir
fizik sorusu sormuş.
Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye dönüp:
"Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok garip" demiş.
Sonra da salonun arkasında oturan Einstein'ı işaret ederek şöyle devam
etmiş: "Şimdi size arka sırada oturan şoförümü çağıracağım ve sorduğunuz
soruyu, göreceksiniz, o bile yanıtlayacak."
:D

kayar2
25.Şubat.2010, 02:53
Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile gidermiş. Yine bir konferansa
gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü Einstein'a;
"Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken ben de arka sıralarda
oturup sizi dinliyorum ve neredeyse söyleyeceğiniz her şeyi kelimesi
kelimesine biliyorum" demiş. Einstein gülümseyerek ona bir öneride
bulunmuş: "Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç tanımıyorlar., o halde
bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim, benim yerime sen yap konuşmayı,
ben de arka sırada seni dinlerim." Şoför, gerçekten çok başarılı bir
konuşma yapmış ve sorulan tüm soruları doğru yanıtlamış. Tam yerine
oturacağı sırada bir kişi, o güne kadar konferansta sorulmamış ağır bir
fizik sorusu sormuş.
Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye dönüp:
"Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok garip" demiş.
Sonra da salonun arkasında oturan Einstein'ı işaret ederek şöyle devam
etmiş: "Şimdi size arka sırada oturan şoförümü çağıracağım ve sorduğunuz
soruyu, göreceksiniz, o bile yanıtlayacak."
:D

bakın bu motora kim binmek ister

kayar2
25.Şubat.2010, 02:59
[resim eklemeye çalışıyorum ama]

bozkurt
25.Şubat.2010, 14:39
[resim eklemeye çalışıyorum ama]

Abi beni yıktın ya!:)
Allah iyiliğini versin.
Sağlıcakla kal.

carvalho
25.Şubat.2010, 18:38
Mahalle maçlarındaki şahane futbol kuralları. Yaşı 30 üstü olanlar için daha da ilginç olabilir. Benim favorim 38 :) yapmayan var mıdır acaba?????


1. Iyi oynayan iki kişinin aynı takımda yer almamasına dikkat edilirdi.

2. Maçlar minyatür kalede oynanıyorsa, penaltı boş kaleye ters şekilde topukla vurulurdu.

3. Maçların hayali kale direkleri arası adım ile sayılır, olmaları gereken yerler iki taş ile işaretlenirdi.

4. Hava kararınca, ezan okununca, anne-baba çağırınca maç biterdi.

5. Uç korner bir penaltıydı.

6. Topu patlatan parasını öder, patlak top ikiye kesilip kafaya takılırdı.

7. `Frikiklerde açıl biraz` denince `Burası Ali Sami Yen mi` şeklinde cevap verilirdi.

8. Takımlar kurulurken ilk oyuncuyu seçme hakkı, adım almayı iyi bilenindi.

9. Kaleci topu 3 kere sektirirse rakibe `Açılsana 3 kere sektirdim` derdi, rakip açılırdı; efendilik vardı.

10. Top insanın pek münasip olmayan bir tarafına gelirse herkes `işe işe!` diye bağırırdı.

11. Penaltılarda kaleci değiştirilirse 2 penaltı atılırdı. Eğer ilk penaltı gol olursa ikincisi atılmazdı.

12. Abanma ve burun vurmak yoktu, vurulursa eleştirilip kınanırdı.

13. Tanju, Rıdvan, Metin, Ali, Feyyaz, Hagi, Hakan, Hami gibi dönemin popüler futbolcularının adı alınırdı.

14. Topun sahibi tüm kuralları koyar, takımı kurar, kaleyi seçer, istemediği kişileri topuyla oynatmazdı.

15. Klişe laflar vardı: `At bakayim abinin kıllı göğsüne!`

16. Elin avantajı olmazdı.

17. Bel üstü gol sayılmazdı.

18. Taçtan kendi önüne atıp başlatılınca, taç değişirdi.

19. Maçı izleyen küçük bir grup varsa, penaltı olup olmadığına o karar verirdi, saygı vardı.

20. Maçlarda eğer iddia varsa ödüller genel olarak Algida Max, eskimo, meybuz, 2,5 litrelik kola vb. ürünlerden oluşurdu.

21. Pas vermeden sadece çalım atarak gol atılırsa sayılmazdı.

22. Frikiklerde baraj mesafesi, frikiği kullanacak olan kişinin koca bir zıplayışının akabinde 3 koca adım atmasıyla belirlenirdi... Büyük atılan adıma karşılık olarak rakip takım "sen tuvalete de mi böyle gidiyon?" diyerek ortalığı kızıştırırdı.

23. Top, oyun alanı içerisindeki herhangi bir arabanın altına kaçarsa büyük bir şevkle arabanın altına yatılıp top alınırdı. Topu ilk kim kaparsa o takımda başlardı.

24. Gol olduktan sonra eğer tartışmalar olursa ve golü yiyen takımın bir oyucusu golü kabullenirse rakip takım direk o kişiyi yüceltip "adamın gol diyo" diyerek golü alırlardı. Golü kabullenen kişi de kaleye veya defansa alınırdı.

25. Varsa hakeme yapılan en dolu dizgin hakaret: "hakeme gözlük, eline de sözlük" tü.

26. Oynayacakların sayısı eğer tek ise, güçsüzlerden biri devre değiştirerek gönlü alınırdı.

27. Penaltılarda eğer takımınız açık ara farkla öndeyse kaleciye vurdurulurdu. Ama en güçlü forvetiniz penaltıyı kullanacaksa, hemen rakip kalecinin gönlü alınırdı: "Merak etme olm, teknik vuracam."

28. Sabit bir kaleci yoksa 2 golde bir veya dakika usulü oyuncular aralarında değişirdi. Kalecilik sırası "Sonum bir Allah" diye kim başlarsa o kişiden geriye sayılırdı.

29. Dizde veya ayak ucunda top sektirerek de sıra belirlendiği olurdu (genellikle 9 aylık veya 21 aylık gibi oyunlarda). Bu durumlarda ilk sektirmek isteyen "Birim bir Allah, kırmızı bayrak, yeşil kitap" derdi.

30. Kaleci oyuncu kavramı vardı. Takımların genellikle iyi oyuncuları bu kutsal göreve kendilerini adarlardı.

31. Eğer bir oyuncu faule maruz kalmışsa ama devam etmek istiyorsa, rakip futbolculardan birinin yürümesini dahi bahane ederek: "Adamın devam ediyor." derdi.

32. Milli birlik ve beraberliğimiz mahalle maçlarında başlamıştır. Önce maçlar yapılır... Centilmenlik skora yansımazsa sopalar, taşlar konuşurdu.

33. Atan alır spor vardı. Eğer top kime çarpıp çıkmışsa topun gittiği yer neresi olursa olsun koşa koşa gidip alırdı.

34. Mahallenin abileri kaleci alıştırırlardı ve buna göre puan verirlerdi. Aralarında kavga eden çocukların puanı kesilirdi.

35. Skor ne olursa olsun akşam!? saati yaklaştığında "Golü atan kazanır." kuralı işlerdi.

36. Maçlardan sonra su sırasına girmek ayrı bir davaydı ve mutlaka koşa koşa gidilirdi. Genellikle yaşlı amca veya teyzeler, zemin katta oturanlar bu işin acımasız kurbanlarıydı.

37. El kasti değilse o top direkt kaleye kullanılmaz, "kasti değilki oğlum, gol olmaz." denirdi...

38. Eğer kaleci dahil herkes çalımlanmışsa; o top çizgiye kadar götürülür ya popo dürtmesi yada yere yatıp kafa, burun, alın gibi vucut kısımlarının dürtmesi ile gol atılırdı.

39. Kalecinin degajla gol atabilmesi bir yetenekti fakat gene de gol sayılmazdı. Karşılıklı atışmaların sonunda yoldan geçen herhangi biri hakem yapılırdı ve sonuca o karar verirdi.

40. Para o zamanlar kolay bulunmadığından maçın hangi takım tarafından başlatılacağına; bir tarafına tükürülmüş yassı bir taşın havaya atılıp, yaş mı,kuru mu seçiminde doğru tarafı bilen tarafın başlaması yöntemi ile karar verilirdi.

41.Kaleler taştan olduğu için atılan şut önce defansa çarpıp sonra taşın üstünden geçtiyse şutu atan takım gooll diye yaygara çıkarırdı.Rakip takımın gol değil kale üstü cevabına,gol yoksa korner o zaman ver topu diyerek racon kesilirdi.

Uzay
25.Şubat.2010, 19:20
Aynı dakika içerisinde iki araç geçip oyunu bölsün, mutlaka 3-4 kişi aynı anda şunu derdik : E-5'te oynasak daha iyiydi veya burası da E-5'e döndü.

Yokuşun aşağısında bir kale varsa, ilk sinirlenen rakip forvet hayvan gibi abanırdı gol atarken. Söz sahibi biriyse bir kereliğine affedilirdi. Ama aynısını diğer takım da yapardı. Ama cılız bılız bişeyse topu zorla aldırtırlardı.

Kırılan araba aynaları da oyunu bitirirdi herkes çil yavrusu gibi dağıldığı için.

Yaşlı teyzeler sürekli gidin kendi kapınızın önünde oynayın derdi. Ama mutlaka o teyze ile aynı apartmanda oturan bir çocuk da o sırada maç yaptığı için ; "e zaten kendi kapımızın önü" diye herkesin adına konuşurdu.

Okul bahçesindeki bekçinin keserim topunuzu tehditleri.

Köpek olan bahçelere top kaçtığı zaman atanın ben köpekten korkarım alamam abi demesi haklı görülür ve en cesur (keko) olan gidip topu alırdı

Vayyy beeee