"Baba ben ehliyete yazılıyorum haberin olsun."
"Zaten senin ehliyetin var, ne ehliyeti?"
"B ehliyet işlemez, A2 olsun."
Sonrasında hızla gelişen motorsiklet kullanmayı öğrenme süreci, ardından ehliyete kavuştuğum gün. Ehliyetimi gösterip "Hadi ekipman almaya gidiyoruz." diye babamı kolundan çekelediğim gün. Bu günler hızla geçti.
"Regal alma sakın, Regal çin malı değil mi? Regal alacağına x'i al." Çok şükür bu söylemler de geçti gitti, sonuç olarak Daytona'ya ilk görüşte vurulmuştum. "Ferhat Ağabey, geliyorum". Küçükçekmece'den ta Anadolu Yakası'nın daha önce hiç gitmediğim yerlerine, babamla motora bakmaya; bakmaktan öte direk almaya gittik.
Bu uzun süreci özetleyen en manidar kelime: "Şipşak".
2015 Kasım civarıydı ilk kez marşa bastığımda. Kendi motorunun üzerine oturmak, babaya bakarak o anahtarı Ferhat Ağabey'den almak. Serüven daha yeni başlıyor gibiydi, girizgahı çok uzatmadan; artık 2 teker üzerindeydim. Otoparkta geçirdiğim onca gece ve onca sürüşe alışma günleri de geride kalmıştı.
Çadır, mat, tulum, yan çantalarda kıyafetler ve ıvır zıvır. "Ben" dedim baba, "Gidiyorum".
Nereye demedi, dikkatli sür yolun açık olsun dedi.
Çanakkale'den Ayvalık'a festivale katıldım 2016 yazında.
Daha öncesinde İstanbul'da tanıştığım, sohbet ettiğim onca insanın yanı sıra İzmir ekibiyle, diğer arkadaşlarla ve abilerle tanışmak; o ortamda bulunmak git gide motor heyecanımı pekiştiriyordu. Devam edeceğim uzun yoldan evvel, Ayvalık'ta (deniz her ne kadar kötü de olsa) kafa dinlemek zevkliydi. Diğer yandan ilk kez çadırda uyumuştum. Alışmak zaman aldı ama zevki paha biçilemezdi. Her güzel şey gibi festival de bitti.
Yan çadırımda fırtınalar estiren Atıl Ağabey'e de çok selam ve saygılar
İzmir'e uğrayıp bir hafta kadar vakit geçirdikten sonra yola devam edecektim. Burada açmam gereken parantez İzmir ekibi için. Hikmet Ağabey başta olmak üzere vakit geçirdiğim diğer tüm arkadaşlar ve ağabeyler Raptorriders'ın yansıması gibiydiler, belki yansımadan da fazlası parladılar. Garaj için tekrardan hayırlı olsun dileklerimi sunmak istiyorum. Herhangi bir karşılık beklemeden, sıkılmadan ve bunalmadan yanlarında vakit geçirmeme, muhabbetlerine katılmama izin verdikleri her an için de teşekkür ediyorum. Son Bergama festivalinde de geçirdiğimiz güzel vaktin anısına, iyi ki varlar demek istiyorum.
Çanakkale'den evimden çıkarken yolun bu kadar kısa sürede geçip gideceğini hiç düşünmemiştim. Ayvalık, İzmir, Kuşadası, Didim, Bodrum, Marmaris, Datça, Ölüdeniz, Adrasan, Antalya ve son sahil şeridi rotam Alanya oldu. Okuduğum bölüm ve gezmek amacıyla çıktığım bu yolda bir çok antik kent, kilise, cami ve benzeri alanları gezme fırsatı buldum. Derslerde gördüğüm onca şeyi canlı kanlı görmek, kimsenin olmadığı yollarda durup gün batımını izlemek, istediğim gibi haykırmak, kimi zaman camping kimi zaman kaldırımda yattığım o günlerin özlemi, diğer şeylere daha ağır bastı. Hala da basıyor gibi. İki teker üzerinde yol yapmak, gideceğim yerden daha önemlisi gidiyor olmaktı.
İsmini bilmeden muhabbet ettiğim onca insan, karşılık beklemeden uzattıkları bir çay, bir parça ekmek; "Güvende olursun gel bizim bahçeye kur çadırını" demeleri, motorla ilgili artık duymaktan bıktığımız onca soruyu ve söylemekten de ayrıca bıktığımız onca cevabı bertaraf etti. Seve seve anlattım motorun 250'lik olduğunu, uzun yoldan geldiğimi, zor olmadığını, en fazla 130-140 km hızla gittiğini.
Sosyal mesaj vereceğim kısım; güvenlik endişesi yaşamadım hiç. Kimliği, ırkı ne olursa olsun hiç bir insanla münakaşa etmedim. Ne benim ne de onların kim olduğu önemsizdi, o anın içinde birbirine karşılık beklemeden yardım eden, muhabbet eden insanlardık sadece. Ülkemi hep hayal ettiğim gibiydi, tanımadığım insanlara tanıdığım insanların hatrı sayılır bir kısmından daha fazla güvendim belki de o anlarda.
Alttaki fotoğrafa özel bir parantez açmak istiyorum. Foça'da Harley'ci bir abimizin cafesine denk geldim ve oturdum şans eseri. Biraz sohbet muhabbet ettik, Regal'den yakındı ama olsundu. Yediğim içtiğim ne varsa hesap istemedi. Zorlamama rağmen kabul etmedi ve "Git, seni gözüm görmesin kötü olur!" diyerek yola koydu beni. Beni duyuyorsan teşekkürler Bandana Cafe.
O ıssız ve sessiz yollardan. Viraj eğitimi için Marmaris - Datça arası yolu şiddetle tavsiye ediyorum. Fethiye'de de transit geçite gerek yok
Alanya'dan sonra Konya ve Ankara'yı da hızla geçerek (Ama ne hız, bomboş bir dünya gibiydi Konya otobanı, Route 42)
Yolda bir çok tanıdığım arkadaşımla da görüşme, sohbet etme fırsatı buldum. Yine de Zeytinli Rock Festivali'ne yetişmem gerekiyordu. Yatakta yatmayı da özlemiştim açıkçası. Her güzel şey gibi yine uzun yollar da bitti maalesef. Geriye güzel anılar ve hatıralar kaldı.
Okurken bir yabancının yazdıklarını değil, içinizden; yardım ettiğiniz biri olarak görün beni. Gerçekten çok fazla deneyimi, sorunu sizler sayesinde hakimiyetle sonuçlandırdım. Vesile olduğunuz ve birlikte olduğumuz her an için teşekkür ediyorum.
Ferhat ağabeyden aldığımda 8200 küsür km yol yapmıştı Daytona, sanırım 10.000 km daha koydum üzerine 1 yıl dolmadan.
Bu arada yolda, gezerken, Ayvalık'ta festivalde çektiğim videolar, kısmi motovlog ve vlog olarak youtube kanalımda. Güncellemeye de devam edeceğim. https://www.youtube.com/channel/UCJF...mtiHUsk30O49rQ
Uzun lafın kısası, tek başına ya da toplu şekilde, iki teker döndükçe günler daha güzel. Kış geldi, yağışlar başlar dikkatli, ekipmanlı olalım. Tekerinize taş dokunmasın.
Ferhat Ağabey'in de dediği gibi;
"Siz sunroof'a biz gökyüzüne aşığız!"
Okumaya zahmet ettiğiniz için tekrar teşekkürler.