Arkadaşlar bu yazı bu gün İstanbul da ücretsiz dağıtılan GASTE adlı gazetede yayınlanmış bir yazıdır. Yorumu sizlere bırakıyorum. Ben başlığımda zaten yorumumu yaptım.....
EHLİYETLİ PSİKOPAT
Karın amansız yağdığı günlerden birinde, millet sokaklardan kaçarken, biz; yani fotoğrafçı arkadaşım ve ben Bağcılar’a gitmek zorundaydık. Trafiğin genellikle yoğun olduğu Tarlabaşı bile bomboştu ve her zaman kuyruk olan taksilerden hiçbiri ortada görünmüyordu. Bir süre bekledikten sonra, önümüzde bir taksi durdu. Arka camlarından biri kalın naylonla kapatılmıştı ve yapışkanından kurtulan naylon rüzgarla oynuyordu; çaresiz bindik... Şoför, “Bu havada hayırdır?” dedi, biraz laubali… Pek konuşacak halimiz yoktu. Ayaklarımız donmuş, üstelik kırık camın yerine gerilen naylon rüzgarı kesmediği için ısınma umudumuzu da yitirmiştik. “İşimiz var” deyip kestirip attık.
Ancak bizim konuşma isteksizliğimizi hiç mi hiç umursamadı: “Avrupa’da olsak, kar mar vız gelirdi. Bir kar yağdı, yolda araba kalmadı” diye sürdürdü kendi kendiyle muhabbetini… Durmadan anlatıyordu ve her konuda fikri vardı. Ben donan ayaklarımın derdindeyken, pek umrumda değildi söyledikleri. Yanımızdan kırmızı bir araba geçene kadar da umrumda olmadı…
Önümüzde ilerleyen kırmızı arabaya gösterip, “Bak” dedi dikiz aynasından yüzüme bakarak… “Ben bunlara deli olurum. Bir kırmızı arabalar, iki motosikletliler. İkisinin de Allah belasını versin.”
Dayanamadım sordum: “Neden?” Keşke sormasaymışım; içindeki kara kutudan konuştu… “Sinirime dokunuyor işte! Göstermek isteyen, göze çarpmak isteyen, kibirli tipler alır onu… Çok istiyorsa, çarparım biraz” dedi ve asfaltı kaplayan, kayganlaştıran kara aldırmadan, gaza basıp, öndeki arabanın tamponuna dokundu… Biz öylece kalakalmıştık. “Motorlar ise” dedi, “Allahın belaları... Neylerine güveniyorlar? Bir dokunsam altıma alıveririm. Sinirimi bozduklarında, bir burun koyuyorum, Allahları şaşıyor! Devirdim bir ikisini sineklerin…” Sonra direksiyonda olduğuna aldırmadan arkaya dönüp, “Abla, yanlış olmasın, konuştuklarımız aramızda kalsın” dedi.
Ben ve fotoğrafçı arkadaşım dehşete düşüp, sus pus olduk. Taammüden trafik kazası yaratan bir deliye karşı, hele arabasındayken bir şey söylemek zordu. Direksiyon insanı değiştiriyor; ne kadar hastaysa o kadar… İnsana kötücül bir güç veriyor; yalan bir iktidar. Direksiyonda hastalananların hastalığı diğer insanlarda yaralar açıyor üstelik.
20.03.2008 tarihinden bu yana karayolu taşımacılık faaliyeti kapsamındaki sürücüler, ticari araç sahipleri yani kamyon, kamyonet, otobüs ve minibüs kullanan ticari araç sürücüleri psikoteknik belgeleri olmadan araç kullanamıyor. Kullananlara, kullandıranlara cezai işlem uygulanıyor. Bu değerlendirme, sürücülerin güvenli araç kullanmalarını sağlayan, zihinsel ve psikomotor yetenek ve becerilerinin düzeyini ortaya çıkaracak ve yapılacak kişilik testleri ile sürücülerin ruhsal durumları da belgelenecek (miş.) Bu uygulamanın trafik canavarı portresini ortaya koyacak sonuçlarını merakla bekliyoruz. Haydi, kamusal alandaki çılgın sürücüleri böylece eledik... (Ki o kadar emin değilim.) Peki, geri kalan ve toplu taşımacılık işi yapmayan çılgınlar ne olacak?
Gazeteci
sibelkilimci@gmail.com
http://epaper.gaste.biz/epaper/produ...3-28/index.htm