Altınızda bir motosiklet varsa eğer, bu güzellikten uzak adamların gözünde hemen 3 ihtimal belirir. Ya kuryesinizdir, ya serserisinizdir, ya da babadan zengin bir piç.
Yani aklı başında biriyseniz, motosiklet kullanmak için bunun ekmek kapınız falan olması gerekir. Gezmek dolaşmak için biniyorsanız bu merete o zaman gerçek bir işi olmayan ve gecelerini bulduğu deliklerde geçiren bir ipsiz sapsızsınızdır. 3. ihtimal çok daha komik. Babadan zengin bir piçsiniz. Çünkü hiç kimse alnın teriyle kazandığı parayı gidip de böylesine aptal bir oyuncağa vermez.
Şimdi bütün bu geri zekalı tespitleri bir kenara bırakıp arkanıza yaslanın. Yola çıkıyoruz!
Motosiklet hayattır.
Yüzünüzü değil, içinizi güldürür. 1000 km’lik bir yolun sonuna geldiğinizde yorgun bedeninizi yerden binlerce metre yukarda dinleniyor hissedersiniz. Ve bu öylesine büyük bir aşka dönüşür ki, sabahları işe gitmek için değil, motosiklete binmek için uyanırsınız.
Motosiklet özgürlüktür.
Marşa bastığınız anda artık sizin bir işiniz yoktur. Kredi kartlarınız, haftalık toplantılarınız, telefonunuz ve hatta eviniz yoktur. Yapmak zorunda olduğunuz her şeyi bir çekmeceye kapatıp sadece yolun bittiği yere bakarsınız. Ve bitiş çizgisi yaklaştıkça daha da uzayan bir rota düşlersiniz. Umrunuzda olan tek şey iki şerit arasında kalabilmektir.
Motosiklet içsel dinginliği sağlar.
Bedeniniz 100 km/s hızla ilerlerken içinizde tarifsiz bir durgunluk vardır. Molanın birinde çay içerken sizi görenler yorulduğunuzu sanar… bir şeylerden kaçtığınızı düşünür. Oysa asıl yaptığınız kendinize koşmaktır. Çünkü bir motorcu olduğunuz sürece asla kaçmak zorunda olduğunuz şeyler barınamaz çevrenizde.
Motosiklet diri kalmaktır.
50 yaşınıza geldiğinizde, kalp ve şekeriniz için diyet yapmak zorunda olmayan biri olursunuz. Uyku, keyif değil, birkaç saatlik ihtiyaç olur sizin için. Sürmek için ideal saat diye bir kavramınız olmayacak kadar genç kalırsınız. Haylazlığınız herkesin “tu kaka” dediği ama için için kıskandığı bir boyutta olur hep.
Motosiklet sanattır.
Ozzy’nin kime bağırdığını anlamaktır. Iron Maiden’ın anlattıklarının aslında çok önemli şeyler olduğunu fark etmektir. Çamurlu bir lastiği, piramit güzelliğinde bir esermişçesine fotoğraflayıp süremediğiniz günlerde o fotoğrafa bakıp iç çekmektir.
Motosiklet senin, olmak istediğin adam olmanı sağlar.
Sevmediğin adamlara selam vermek zorunda hissetmezsin kendini. Issız bir otoyolda sigara molası verdiğinde büyük bir keyifle tükürürsün toprağa. Her gördüğün çeşmenin altında doya doya ıslanırsın. Canının istediği her şeyi yaparken kimsenin senin için “deli mi acaba” deyip demediğini umursamazsın. Yıldızları yorgan yapıp, selenin üstünde uyursun yeri geldiğinde.
Kıçının bir karış altında çalışan koca motorun sıcaklığı bacaklarına vurdukça daha da süresin gelir. Bir sonraki tepenin ardında ne olduğunu görmek için hiçbir zaman acelen yoktur. Sen artık olmak üzeresin. Zamanı iyi kullanmak için acele etmesi gerektiğini sanan adamlarla aranda yollar boyu fark var. Sen gerçek bir motorcusun. Ne istediğini çok iyi biliyorsun. Artık sinirlenmiyorsun kolay kolay… üzülmüyorsun da.
…ve ölmüyorsun diğer birçokları gibi.
Yaşıyorsun.