Çok acı bir trafik kazasının ardından “bu ülkede başka sürücüleri böcek gibi gören, hatta motosikletliye trafikte varlığı anlam taşımayan bir yaratık gibi bakan sürücüler var” diye yazmıştım hatırlayacaksınız.
İstanbul gibi bir şehirde onca yıl yaşamış biri olarak artık kesin karara varmıştım ki asıl korkutucu olan arabalar değil, o arabaların içindekilerdi.
Motosikletliler hemen anladılar beni.
Çünkü bu gerçeği trafiğe çıktıkları her gün, her saat yaşıyorlardı.
Fakat itiraz edenler de oldu. Onlar yazımı “motosikletlilerin çok dikkatsiz olduklarını ve kuralları hiçe saydıklarını unutuyorsunuz” diyerek eleştirdi.
***
Oysa trafik sorunu iki taraflıdır.
Birincisi, kuralların ihlali ve suiistimaliyle ilgilidir. Bu açıdan sıkı denetim, önlem ve cezalandırmada kararlılık, çözümün başlangıcıdır.
İkincisine gelince, o da sosyal psikolojimizin ve yaşam kültürümüzün (“kültürsüzlüğümüzün” demek daha mı doğru olur acaba?) trafiğe yansımasıdır.
İşte “motosiklet cinayet”lerinden söz ederken kastettiğim işin bu zor tarafıydı.
Yoksa, kim şehrin en işlek caddesinde solan sağa, sağdan sola şerit değiştirip duran; sokak aralarından ok gibi caddelere fırlayan motosikletlilerin trafikte sorun çıkartmadığını iddia edebilir?!
Daha geçen gün üç motokurye tam önümde birbirlerine çarpıp yere saçıldılar.
Düşünün!..
Zincirlikuyu’nun orta yerinde, etraflarında başka bir araç yokken...
Sırf akıllarına estiği gibi motor sürmeye çalıştıkları için hayatlarını tehlikeye atıverdiler!
***
Fakat tekrar vurgulamak isterim ki direksiyon başına geçen insanımızın zihniyetini ve oradaki tehlikeli gelişmeyi daha çok önemsiyorum.
Çünkü motorcu değilim, tanık olmaktan yoruldum:
Bir motosikletli görünce içindeki gizli “katil” uyanıveren sürücülerin sayısı inanılmayacak kadar çok!
Kabul edelim, ruhundaki bütün yamuklukları trafikte ortaya dökmekten kendini alamayan “hasta” bir toplumda yaşıyoruz.
Zabıta önlemleriyle ortadan kaldırılamayacak kadar derin bir sorun bu!
Anlatmak istediğim de o!
Lafı bulandırmayalım lütfen!
Haşmet Babaoğlu