Bizler aslında sadece aynı marka etrafında toplanan adamlar değiliz. Marka bizim bahanemiz. Sürmeyi seven binlerce adamdan 50 tanesiyiz sadece. Farklı bir görselliğimiz var tabii ki. Gittiğimiz yerde birbirinin aynısı 20 kadar motorun nizami bir şekilde yan yana park etmiş görüntüsünün objektiflerimize yansıması, eşsiz bir Da Vinci tablosu gibi görünür gözlerimize. Onları yıkayıp parlatmak hayata bir moladır bizim için. Sürmek, içsel dingiliğimize ulaştıran rehberimizdir.
Genelde sahilleri tercih ederiz takılmak için. Çünkü o denizde de bir özgürlük havası vardır… hani motor sürerken hissettiğimiz türden. Zaten işine o denli âşık deniz kaptanlarından başka kimler vardır ki! İşte onlar denize âşıktır… bizler asfalta.
Hep beraber oturur, çay-kahve içeriz. Havadan sudan, olmadı ekonomiden siyasetten konuşmaya başlar, lafı döndürür dolaştırır bujilere getiririz… ya da karbüratör ayarlarımıza. Rake açısından, alçak seleden bahsetmek bambaşkadır zaten. İlk düşüşümüzü anlatırız hep. Dışardan biri görse, çocuğumuzun ilk kez anne deyişini anlattığımızı sanır. İlahi biz… yetinmesini ne kadar da iyi biliyoruz!
Sonra süreriz. Kahvaltısı niyetine motorlarımızın deposunu doldurur, çoğumuzun hiç bilmediği yerlere gideriz. Eskişehir'e, Kastamonu'ya, belki bir gün Kapadokya’ya gider, birbirimize şu kadar yol yaptık diye anlatırız. “Motorun kaç kilometrede” diye sorduğumuzda öğrenmek istediğimiz motorun değeri, eskiliği değildir… asıl merak ettiğimiz ne kadar yol yaptığındır.
Gencizdir. Kimimiz yirmi yaşındadır, kimimiz altmış… ama gencizdir işte. Emekliliğimizi bahçe sulayarak ya da gezerek değil, sürerek geçirmeyi hayal ederiz. Bu hayali gerçekleştiren ağabeylerimizi örnek gösteririz sohbetlerde.
Çoğu kişi bizi anlamaz. “Karı-kışı var, kazası belası” derler. Dert etmeyiz ama bu adamları. Üstüne kafa yoracak o kadar şey varken kim takar bunları. Evet, kazası belası var tabii ki… ama biz bu riski en aza indirmek için gerekli her türlü donamımı ediniriz. Sert dizliklerimiz, kalın montlarımız, hayat kurtaran kasklarımız ve ehlinden aldığımız eğitimlerimiz vardır bizim. Sonra takdiri Allah’a bırakırız.
Rahat uyuruz biz. Günün stresini, ama uzun ama kısa bir motosiklet turuyla asfalta dökmüşüzdür çünkü. Ve mutlu uyanırız… çünkü yine süreceğimizi biliriz.